Gez Keyfim Gez © 2024

PhotoSensia ve GezKeyfimGez ile "Slovenya ve Dolomitler 2018"


Güney Tirol bölgesine yapmış olduğumuz keşif gezimizde izlediğimiz en güzel rotalardan birini sizlerle paylaşıyoruz, buyrun :)
 
Gezimize Slovenya’yı da dahil ettik ve Ljubljana Havaalanı’na inerek, kiraladğımız araçla rotamızı Avusturya üzerinden Misurina bölgesine çevirdik. Yaklaşık dört saat sonra Misurina’ya vardığımızda “öykümüz” yazılmaya başladı...
 
Önce keyifli anlarımızı izleyelim :)
 
 
1.GÜN : Mağara Sakinlerini Rahatsız Etmeyelim Dedik - Tre Cime di Lavaredo/ Üçüz Dağ Zirvesi
 
Doğası ile büyüleyen Güney Tirol bölgesinin başkenti Bolzano’dur.  Yöre insanının doğaya, doğasının da yöre insanına uyumlandığı Alplerin yurdu burası. Eşsiz yapısıyla Alp Dağları’nın bir parçası olan ve 250 milyon yıl önce oluştuğu söylenen Dolomitler, UNESCO Dünya Mirası Sit Alanı listesinde de yer alıyor. Güney Tirol’ün Alpleri, rakımı 3000’i geçen yaklaşık 350 dağ zirvesine sahip. Neredeyse her zirve çıkışı için teleferik tesisleri mevcut.
 
“Tre Cime di Lavaredo” olarak bilinen “Üçüz Dağ Zirvesi” diğer dağlardan bağımsız olarak yükselen özelliğiyle milli parkın en çok ziyaret edilen doğal alanlarından. Üçüz Dağ Zirvesi konum olarak Landro Vadisi’nde bulunan Sesto kasabasında yer alıyor. Bu dağ manzaraları Sesto’yu adeta “şahlandırmış”. Aynı zamanda merkezi bir konumda bulunan Misurina Gölü’ne yakın. Üçüz Dağ Zirve’sine gidebilmek için Misurina’dan geçiyorsunuz. Oldukça turistik bir çevreye sahiptir Misurina. Dağ bölgesine çıkmadan önce burada market ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Biz de geceyi dağda geçireceğimiz için alışverişimizi yapıp, öyle devam ettik.
 
 
Sesto’daki dağ sırasını yöre insanları “güneş saati” olarak da kullanırmış. Güneş her gün aynı zaman diliminde belli aralıklarla dağ zirvelerinden geçiyor, insanlara içinde bulunulan zaman dilimi konusunda ilham veriyormuş. İnsanlar saatin kaç olduğunu bu sayede tahmin edebiliyorlarmış. I.Dünya Savaşı’nda Sesto’nun bu dağlık bölgesi İtalya ve Avusturya arasında 3 yıl süren kanlı çarpışmalara da sahne olmuş. 1981 yılında milli park kategorisine alınan turistik bölge, günümüzde “Tre Cime Natural Park” yani “Üçüz Zirve Tabiat Parkı” olarak anılıyor.
 
“Dolomit” adının nereden geldiğini araştırdığımızda karşımıza 1750 doğumlu Fransız jeolog “Déodat de Dolomieu” çıktı. Çocukluğundan beri Alplere ilgisi varmış. “De Dolomieu” gözlemci biri olarak, zamanının çoğunu jeolojik verileri toplayarak geçirirmiş. Dolomit minarelini keşfeden bilim adamı olduğundan, bu minerale “dolomit” adı verilmiş. O zamandan beri İtalya’nın Güney Tirol bölgesinde yer alan Alplere Dolomitler deniyormuş. 1798 yılından sonra dünyanın önde gelen jeologlarından biri olmaya başlayınca, Fransa’nın imparatoru Napoleon Bonaparte onu “Mısır” ülkesine düzenlenen bilimsel keşif turunda görevlendirmiş. Tarihte birçok kaşif biraz da “ajanlık” yapmış anlaşılan :) Fransa’nın Mısır’la ne işi olabilir ki, değil mi ama :)
 
 
Üçüz Dağ Zirvesi’ne ulaşabilmek için aracınızı park edip, 2,5 saat kadar yürümeniz gerekiyor. Milli park alanına geldiğinizde giriş ücreti ödüyor ve “Rifugio Auronzo” tesisinin yanındaki park yerine aracınızı bırakıyorsunuz. Eylül başı olsa da botlarımızı, kalın çoraplarımızı, montlarımızı, şapkalarımızı kuşanıp, 2,5 saat sürecek olan yürüyüşümüze bu noktadan başladık. Rakımı 3000’leri buluyor. Amacımız Üçüz Dağ Zirve’sinde yani “Tre Cime di Lavaredo”da gün batımına yetişmekti. Yetiştik ve ilk karelerimizi aldık. Gece yıldız pozlaması yapacağımız için dağın eteğinde bulunan dağ kulübesinde (Rifugio Antonio Locatelli – Drei Zinnen Hütte) konaklamak yerine, hemen dağ evinin arkasında bulunan kayaya biraz tırmanıp, tam ortasındaki mağaraya çadır kurduk.
 
 
Bu mağaralar muhtemelen I.Dünya Savaşı’nda askerlerin sığınak yeriydi. Fotoğrafçılar genelde bu mağaralara çadır kuruyorlar. Arada yağmur da yağıyordu. Tulumlarımızı giyip, geceyi ve sonrasında da gün doğumunu beklemeye koyulduk. Konforlu olduğu söylenemez. Karanlık bastığında hava buz gibi olmuştu ve uyuyamayınca zaman da yavaş aktı. Üşümeye başlayınca ateş yakalım dedik ve mağaranın içi is ve dumanla doldu :D Isındık ısınmasına da, dumanla baş edemedik ve tekrar söndürdük. Tam uykuya dalalım derken, mağara sakinleri (böcekler, fareler vs.) cirit atmaya başladı sabahın 3’ünde. Meğer dumandan kaçmaya çalışıyorlarmış. Uykuyu unuttuk ve toparlanıp dağ kulübesine indik. Neyse ki kapısı açıktı, girip içeride ısındık ve gün doğumunu bekledik. Gidecek olursanız size tavsiyemiz bu dağ kulübesindeki yatakhanede yatak kiralamanız :) Yürüyüşünüz esnasında yükünüz de az olur, çadır ve tulum taşımak zorunda kalmazsınız. Dağ evinde 2 veya 3 kişilik odalar da mevcut ama çabuk doluyor. Genelde yatakhanede ranzalarda yatak bulmak daha kolay. Ayrıca çok dinlenmeye vaktiniz de olmuyor, saat 22:00’den sonra yıldız pozlamasına geçebiliyor, sabah da gün doğumu için yine dışarı çıkıyorsunuz (başka hobi mi edinsek acaba biz ya?). Soğuk havaya ve “mağara sakinlerinin istilasına” maruz kalmamak için en iyi çözüm yatakhane. Tulumunuz da olursa çok rahat edersiniz. Tesis Haziran sonundan Eylül sonuna kadar açık. Yaz aylarında oldukça yoğun. Burada yemek yiyip, sıcak bir şeyler de içebilirsiniz. Kulübenin resmi web sitesi : http://www.dreizinnenhuette.com/
 
 
 
Unutmayın: Misurina yönüne giderken (dönerken de olur) sırasıyla yol üzerinde Dobbiaco, Landro, Misurina ve Antorno gölleri ile Dolomit dağ yansımalarını mutlaka fotoğraflayın.
 
 
İkinci günümüzde Üçüz Dağ Zirvesi’ne öğle saatlerini bulmadan veda ederek, dönüş yoluna geçtik. Biz geri yürürken, bir türlü bitmek bilmeyen insan kalabalığı üstümüze üstümüze gelip başımızı döndürüyordu. Yaşlısı, genci, çocuğu akın akın yürüyordu Üçüz Dağ Zirvesi’ne. İkinci gününün keşif rotası Sorapiss Gölü idi. “Gitmez olaydık!” diyor iç sesimiz :) Neden mi? Hiç sormayın, sonu olmayan bir yürüyüş rotası yapmışlar.
 
2.GÜN : Kabusumsu Bir Yol Hikayesi - Sorapiss Gölü
 
İkinci gün öğle saatlerinde yorgun, uykusuz ama çok mutlu ayrıldık “Üçüz”lerden. Şimdi turkuvaz renkli dağ gölü Sorapiss’e yürümekti hedefimiz. Bu seyahatimizin en zorlu yürüyüş rotasıydı, hatta hayatımızın diyelim :) Göl, Misurina bölgesine oldukça yakın. Başlangıç noktası Misurina ve Cortina d'Ampezzo arasında Belluno ilinde bulunan “Passo Tre Croci”. Patika yolunun girişinde yol kenarına aracınızı park edebiliyorsunuz. Yürüyüş 4 saat kadar sürüyor (tek yön bu, bunun bir de dönüşü var). Dönüşü de hesaba katarsak, bir tam gününüzü ayırmanız gerekir. Tavsiyemiz bu güne başka bir aktivite koymamanız.
 
 
Önce ormandan geçen düz patika yoldan yürünüyor ve yol taşlaşmaya başlayarak zorlu hale geliyor. Hatta kimi kaya çıkıntılarında güvenliğinizi sağlayabilmek için tel halatlar bağlamışlar, onlara tutunarak yürüyorsunuz. “Uçurumu sevenin kanatları olmalı” diyen Nietzsche’yi dinleseydik keşke, ah bir dinleseydik :). Dik tırmanışları da düşünürsek, trekking yapmayanlar için zorlayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Büyüleyici turkuvaz renkli dağ gölüne varıldığında, bir türlü “sonu gelmeyen” parkuru geçmeye değdiğini görüyor insan ama bu rota trekking severler için nispeten daha uygun gibi. “Sorapiss” Dolomitler bölgesinde bir dağ topluluğuna verilen isim. Misurina gölünü rüzgarsız bir havada yakalayabilirseniz, Sorapiss’in yansımasını ekteki gibi fotoğraflayabilirsiniz.
 
 
Öğleden sonra aynı yolu geri döndük ve uygun fiyata kiraladığımız villaya geçtik. Evet villalar orada pansiyon şeklinde çok uygun fiyata kiralanıyor, yanlış duymadınız. Marketten aldığımız makarnamızı da pişirip, mağara ortamından sonra sıcak bir yuva ortamına kavuşmuştuk. Güney Tirol bölgesine gelmeyi düşünürseniz ve zamanı verimli kullanmak isterseniz, Sorapiss Gölü rotasını eleyebilirsiniz, çünkü çok zaman alıyor. Bir de yükseklik korkunuz varsa, hiç riske girmeyin. Vaktimiz bol derseniz, mutlaka günün ilk ışıklarıyla yola çıkın ve dinlenmiş olun. Bir gün önce uzun yürüyüş rotası olan yerleri planlamayın örneğin :) Üçüncü günümüze sabahın erken saatlerinde ama dinç olarak başladık. Bizi çok ama çok güzel manzaralar bekliyormuş meğer, gidince gördük…
 
3.GÜN : Yürü Babam Yürü – Alpe di Suisi ve Funes Vadisi
 
Güney Tirol, vadileri, gölleri ve yüksek rakımlı yaylaları ile de göz dolduruyor. Bu doğal peyzaj alanlarından en ünlüsü “Alpe di Suisi”dir. Alpe di Suisi diğer adıyla “Seiser Alm”, Misurina bölgesine yaklaşık 2,5 saatlik mesafede. Burası Avrupa’nın en geniş platosu. Ahşap dağ kulübeleri ve mistik bir fon oluşturan dağ manzaraları ile ünlü. Alpe di Suisi, birkaç dağ grubuyla çevrili ve panoramik görüntüler elde edebilmek için teleferikle çıkma imkanı sunan bir doğa harikası kısacası. Turizmi teleferik hizmetinin sunulmasıyla birlikte 20. yüzyılın başlarında gelişmeye başlamış. 1920 yılından sonra çiftçiler dağ kulübelerini kayak kulübelerine ve misafirhanelere dönüştürerek, aslında burada turizmin potansiyelini görmüşler. 1935 yılında ise Val Gardena’dan Alpe de Suisi’ye teleferik inşa edilince, özellikle kayakçılar için potansiyel daha da büyümüş.
 
 
Gün doğumuna yetişebilmek için sabah 03:00 gibi Misurina bölgesinden yola çıktık ve gün doğumuna yetiştik. Pek vaktimiz kalmadığı için teleferikle yukarı çıkamadık. Bölgeden ayrılıp, Funes Vadisi yönünde ilerledik. Alpe di Suisi’ye de bir gün ayırmak gerekiyor, çünkü yürüyüş rotası oldukça fazla. Hatta konaklayabilirseniz, farklı kareler elde etme imkanınız da artar. Güney Tirol’e gerçekleştirilen seyahatler Alpe de Suisi olmadan çok eksik kalır anlayacağınız. Sırada ne mi var? Tabi ki eşsiz “Funes Vadisi”.
 
Funes Vadisi (Villnöss)
 
Bir masal kitabı yazacak olsak herhalde mekan olarak burayı seçerdik. Puez Odle Tabiat Parkı’ndaki Odle / Geisler dağ grubu ile çevrili vadinin görülecek ve fotoğraflanacak eşsiz manzaraları var. İtalya’nın kuzeyinde bulunan Güney Tirol bölgesinin en nezih yerleşim yerlerinden biri. Funes Vadisi birkaç köyden oluşuyor. En çok fotoğraflanan köyü aşağıda gördüğünüz Santa Maddalena.
 
 
Bu yıla kadar araçla tepeye kadar çıkılabiliyordu. Artık yasaklamışlar. Köyde bulunan Hotel Tirol’e park edip yukarı yürümeniz gerekiyor. Ayrıca çimenlere basmak da yasak, oranın sakinleri çocuk azarlar gibi azarlıyor, demedi demeyin sonra, biz uyarımızı yapalım da :) Bu fotoğrafta gördüğünüz dağ grubunun adı Puez-Geisler. Güney Tirol’ün her kesimi doğa sporlarına meraklı ziyaretçiler için çok uygun fırsatlar sunuyor. Funes Vadisi boyunca uzanan 60 km uzunluğunda toplam dokuz parkurdan söz ediliyor. Artık buna fotoğrafçılar da eklendi. Vadinin keşfedilecek birçok yürüyüş rotası ve köyü var ancak biz en çok bilinenleri ziyaret edebildik, vaktimiz kısıtlıydı. Köy, Funes vadisinin arka ucunda yer alıyor. Bu manzara en popüler fotoğraf karelerinden biridir aynı zamanda. Santa Maddalena köyü, Puez-Odle Doğa Parkı’ndaki yürüyüş rotalarının başlangıç noktasıdır. Biz bu vadideki en favori manzaramızı “Rifugio delle Odle” de bulduğumuzu söylemeden geçemeyeceğiz.
 
Rifugio Delle Odle, San Giovanni Kilisesi ve Santa Maddalena Köyü
 
 
Buraya ulaşabilmek için aracınızı belli bir yere kadar giderek park etmeniz, sonrasında ise ormanlık bir yoldan 3,5-4 saatlik bir yol yürümeniz gerekiyor. Yol rahat ama oldukça uzun. O nedenle buraya da tam bir gün ayırmanızda fayda var. En azından Sorapiss gibi zorlu yokuşları yok :) Puez-Geisler Doğa Parkı’nın dağ eteklerinde bulunan bu kulübe “Runggatscher” ailesine ait özel bir mülk ve restoran hizmeti sunuyor. Uzun yolu yürümek istemeyenler için ulaşım hizmeti de sunuyorlar. Sadece rezervasyon yaptırmanız gerekiyor :
 
 
Funes vadisinde bulunan Rifugio delle Odle’ye sabahtan giderseniz öğleden sonra dönüş yolu üzerindeki 18. yüzyıldan kalma barok kilisesi “San Giovanni”yi ve Val di Funes denince akla ilk gelen “Santa Maddalena” manzarasını gün batımında fotoğraflayabilirsiniz. Ranui denilen geniş çimenlik alanın ortasında bulunan “San Giovanni Kilisesi” Rifugio delle Odle’den dönerken yolun solunda kalıyor. Heybetli dağ manzarasının eteklerinde ve barok stilinde inşa edilmiş bu küçük kilise, fotoğrafçıların ilgi odağı. “Santa Maddalena” köy manzarasını yukarıdan çekebilmek için ise daha önce belirttiğimiz gibi Hotel Tirol’e park edip, yukarı yürüyorsunuz.
 
 
4.GÜN : Biz Ne Zaman Uyuyabileceğiz Acaba? – Lago di Carrezza, Seceda Dağı ve Giau Dağ Geçidi
 
Lago di Carrezza
 
 
Koruma altına alınan bu göle ulaşım oldukça rahat. Aracınızı park ettikten sonra çok az yürüyüp ulaşabiliyorsunuz. Sabah gün doğumunda ışık çok güzel düşüyor ve gölün rengi gökkuşağı renklerine bürünüyor. Bu yüzden ona “Gökkuşağı Gölü” de diyorlar. Fondaki “Latemar Dağları” gölün büyüsünü daha da arttırıyor. Uzun iğne yapraklı ağaçlarla çevrili olan göl, mutlaka fotoğraflanması gereken en güzel dağ göllerinden biri. Agatha Christie gibi ünlülere ilham veren bu doğa harikasının fotoğrafçıları nasıl etkilediğini artık siz düşünün. Fotoğrafçı demişken; Göl kenarı Çinlilerin istilasına uğramış gibiydi. Daha fazla bunalmadan başka bir gezegene doğru yol aldık, yani “Seceda”ya…
 
Seceda Dağı
 
 
Ortisei Güney Tirol bölgesinin en çok ziyaret edilen kasabalarından biri. Kasabanın toplam gelirinin %60’ı turizmden sağlanıyor. Seceda Dağı’na Ortisei’de bulunan teleferik ile çıkılıyor, hem de öyle böyle değil, baya baya dikine gidiyor :) Önce ilk durakta iniyorsunuz, sonra büyük bir teleferiğe binip, zirveye çıkıyorsunuz. Dört mevsimi dakikalar içinde ard arda yaşadık Seceda zirvesinde. Önce sağanak yağdı, sonra doluya döndü, bulutlar yoğunlaşınca kar mı geliyor yoksa dedik ve bir anda karşımızda güneşi bulduk. Güneşin ve bulutların savaşını görmeliydiniz. Seceda en etkilendiğimiz zirvelerdendi. Teleferikle yeniden aşağıya indik. Teleferik yolculuğu yaklaşık 20 dakika sürüyor. Yürüyüş yolu da var ama vaktimiz kısıtlı olduğundan tercih etmedik. Ayrıca ilk iki gün yürümekten yeterince yorulmuştuk.
 
 
Güney Tirol bölgesinde çoğunlukla iki dil konuşulur; İtalyanca ve Almanca. Yön tabelaları da iki dillidir. Ancak bir dil daha mevcut; Ladince. M.S. 1. yüzyılda Kelt ve Latin kökenli halkın bir sentezi olarak gelişen “Ladince”, İtalyanların hakimiyetine geçmeden önce Dolomitler bölgesinin en yaygın konuşulan diliymiş. Bu özerk bölgede günümüzde de üçüncü resmi dil olarak tanınıyor ama az kişi tarafından konuşuluyor.
 
Giau Dağ Geçidi (Passo di Giau)
 
 
Güney Tirol dağ geçitleriyle ünlüdür aynı zamanda. Bu geçitlerden sadece biridir Giau. Elde edeceğiniz kadrajlar kısıtlı da olsa, gün batımında yansıttığı ışık ve renk için gitmeye değer. Giau Geçidi en çok ziyaret edilen, en etkileyici Dolomit geçitlerinden biri. 2300 metreyi geçen rakımı ile eşsiz manzaraların keyfini çıkarıyorsunuz. Biz de gün batımına yetişip, yukarıdaki kadrajı alabildik.
 
5.GÜN : Sağımız Yağmur, Solumuz Sis - Passo Rolle
 
 
Passo Rolle de bölgenin dağ geçitlerinden biridir. Niyetimiz Slovenya’ya geçmeden önce buraya uğramak ve Baita Segantini dağ evinin önündeki küçük göle yansıyan dağ manzaralarından farklı kadrajlar elde etmekti ama sis bastırınca mistik fotoğraflarla yetinip, Slovenya’ya hareket etmek zorunda kaldık. Bled Gölü’nün mavi saatini kaçırmamak için oyalanmadan yola koyulduk ve yetiştik. Gün doğumunu fotoğraflayacağımız için akşam göl kenarındaki restoranlardan birinde akşam yemeği yedikten sonra aracımızda birkaç saat uyuduk. Gün ağarmaya başlamıştı…
 
6.GÜN : Slovenya Bled Gölü, Sveti Tomaz ve Jamnik Kiliseleri
 
 
Eski Yugoslavya bildiğiniz gibi topraklarında birçok etnik grubu barındırıyor ve sürekli çatışmalara sahne oluyordu. 1941 Nazi saldırıları sonucunda ülkenin parçalanması 1990’da başlayan dağılma sürecinin fragmanı gibiydi. Slovenya 1991 yılında Balkan topraklarında Yugoslavya’dan kopan ilk özerk ülke oldu ve halkın neredeyse %90’ı bağımsızlığını talep etti.
 
Kısa zamanda düzelen ekonomisi ve ticari hamleleriyle Slovenya günümüzde Orta Avrupa’nın parlayan yıldızı konumunda. Tarihi ve doğal güzellikleri sayesinde turistik değeri artan bu Balkan ülkesi fotoğrafçıların da gözdesi.
 
Slovenya denince akla gelen ilk manzaralarından biridir Bled Gölü ve üzerindeki 15. yüzyıldan kalma St. Maria Kilisesi manzarası. Ülke turizmi ile özdeşleşmiş bir sembol aslında. Tepede Bled Kalesi’nin süslediği yaklaşık 5km’lik yürüme rotasına sahip gölün çevresi oldukça gelişmiş. Hem restoranlar, hem de kamp alanları mevcut. Girişte güzel bir sloganı var; i feelsLOVEnia.
 
 
Slovenya’da fotoğraflayabileceğiniz güzel tepelere konumlandırılmış kiliseleri de arşivinize ekleyebilirsiniz. Bled Gölü dışında Bohinj Gölü de oldukça meşhur. Gün ortasında kalabalıklaştığı için biz fazla kalmadık. Muhtemelen gün doğumunda ve sonbahar aylarında daha “çekilir” ve sakin oluyordur.
 
Jamnik ve Sveti Tomaz Kiliseleri merak ettiğimiz rotalardan biriydi, hazır gitmişken oradan da bir “makas aldık” ve dönüşe geçtik :)
 
 
 
ÖNEMLİ :
 
İtalya Güney Tirol bölgesine Avusturya sınırından geçildiği için “Gümrük Etiketi” (Vignette, Toll Sticker) alıp aracınızın camına yapıştırmanız gerekiyor. Biz on gün geçerli etiket almıştık çünkü dönüşümüz de yine Slovenya üzerinden olacaktı. Bu etiketleri yakıt istasyonlarındaki kafelerde bulabiliyorsunuz.
 
TAVSİYELER :
 
Konaklamalarınızı booking.com üzerinden organize edebilirsiniz. Google MAPS rota hesaplamak ve nokta atışı yapmak konusunda oldukça yardımcı.
 
4-5 kişilik bir grupla gittiğiniz takdirde villa tarzı evlerde çok rahat edersiniz. Genelde üç odalı ve çok yataklıdırlar.
 
Bölge insanları çok temizdir. Dağlara tırmanmayı ve uzun yürüyüşler yapmayı seven Güney Tirol insanı podyuma çıkacakmış gibi şık giyinir. Spor kıyafetlerindeki uyumu görünce arkalarından ıslık çalasanız geliyor. Mis gibi de parfüm kokuyorlar,“italyan havası” ne de olsa :)
 
Villanıza geçmeden önce marketlerden alışveriş yapmanızı öneriyoruz, oldukça ekonomik oluyor. Akşam yemeği ile kendinizi mutlaka ödüllendirin ve kaldığınız yerin en iyi restoranını sorun (kötü olanını görmedik bu arada,  hepsi çok güzel). İki kişinin rahatlıka doyabileceği bir pizzanın fiyatı 7-13 EUR dolaylarında. Kahvaltı kültürleri pek yok, kruvasan (dünyanın en lezzetlileri burada) veya türevi pastane ürünleri yiyip, kahve içiyorlar. Öğle yemeğinizi de marketten aldığınız sandviç, peynir vs gibi hafif yiyeceklerle geçiştirebilirsiniz. Herşey çok lezzetli. Kahve konusuna gelince; resmen bağımlısı oluyor insan. Salaş yerlerde de tadı muhteşem, dağ kulübesinde de.
 
EN UYGUN MEVSİM : Ağustos son haftası – Eylül ilk haftası.
 
 
Bu rota size yorucu geldiyse daha önce deneyimlediğimiz ekteki rotayı da değerlendirebilirsiniz. Önceki rotamızda başlangıç noktamız Bologna ve Venedik olmuştu...
 
 
Fotoğraflar PhotoSensia ve GezKeyfimGez'e aittir. "Görünenin ötesinden" herkese sevgiler :)