Gez Keyfim Gez © 2024

Adriyatik Denizi'nden Güney Tirol'e Uzanan Bir Keşif Yolculuğu...


Güney Tirol ve Adriyatik Denizi'ne komşu olan bölgeler insanı harekete geçiren muhteşem manzaralara sahip. Özellikle Güney Tirol bölgesi gerçekten nefessiz bırakıyor. Yöre iki alt özerk bölgeye sahip; Kuzeyde "Alto Adige" bulunuyor. Başkenti Bolzano. Güneyi ise Trentino bölgesi süslüyor. Trentino'nun başkenti Trento. Bölge İtalya'ya bağlı olsa da nüfusun çoğu Avusturya'lı ve Almanca konuşuyorlar. İtalyanca nispeten daha az bir kesim tarafından konuşuluyor. Alto Adige 2011 yılı itibariyle hem İtalya'nın hem de AB'nin en zengin bölgeleri arasında sayılmaya başlanmış.
 
Halkın çoğu neden mi Almanca konuşuyor? Güney Tirol ve Trentino, 1918'e kadar Avusturya'da stratejik bir öneme sahip Tirol eyâletine aitmiş. Hem de 550 yıl boyunca. Bu bölgeye hakim olanlar, önemli ticari geçitleri de kontrol altında tutabiliyormuş. 1914'te başlayan ve 1918'de sona eren 1.Dünya Savaşı'ndan sonra, Avrupa haritası değişmiş. 1919 yılında Güney Tirol, İtalya yönetimine geçmiş. Bu durum Almanca konuşan halk üzerinde bir baskı oluşturmuş ve 1922'li yıllarda yükselen faşist rejimin gelmesiyle baskılar daha da şiddetlenmiş. Almanca konuşmak yasaklanmış ve yöre isimlerine İtalyan isimleri verilmiş. Günümüzde her beldenin hem Almanca hem de İtalyanca isimleri mevcut. 1969 yılına kadar devam eden çatışmalar, özerklik anlaşması ile son bulmuş ve 1972 yılında hayata geçirilmiş. Ancak yeni yönetim sisteminin oturması 20 yıl sürmüş ve birliktelik ancak 1992 yılında sağlanabilmiş. Avrupa'nın en modern ve ekonomik refahı en yüksek bölgesi olarak yapılandırma hedefleri konmuş. Günümüzde Güney Tirol'ün "özerklik yönetimi" konusunda sağladığı başarı, tüm dünyada örnek teşkil ediyor. Yaşanan onca savaş ve çatışmadan sonra azınlıklardan oluşan "Tirol-Güney Tirol-Trentino" halkı artık huzur ve barış içinde yaşıyor. Gittik gördük, gerçekten de öyle.
 
Bölgenin tarihinden biraz bahsettikten sonra gelin şimdi içimizi ferahlatan doğal güzelliklerine değinelim. Güney Tirol bölgesi Dolomit Dağları'nın imzasını taşıyor. Bu dağlar, Alp Dağları'nın bir parçası aynı zamanda. Adını volkanik bir kaya olan "dolomit" taşından alıyor. 250 milyon yıl önce toprak kaymaları, seller ve çığlarla oluşmaya başlayan dağlar, İtalya’da, Südtirol, Trentino, Belluno, Udine ve Pordenone eyaletlerinin turizm sembolü haline gelmiş. İtalya ile Avusturya-Macaristan ülkelerinin çatışmalarına sahne olmuş ve 1915-1918 yılları arasında 1.Dünya Savaşı'ndan nasibini almış. 1933 yılına kadar da pek çıkan olmamış buralara. Dağlara çıkan tüm savaş yolları günümüzde turistik amaçlı yollara „evrilmiş“ durumda :) Özellikle gün batımlarında yaydığı kızıl tonların muhteşemliği ile birçok fotoğrafçının favorisi bu milli park. 2009 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yerini alan Dolomit Dağları'nın değişken sarp kayaları ve yumuşak çimenlik alanları arasındaki doğal uyum, Ağustos-Eylül aylarını görsel bir şölene dönüştürüyor. Dağ sporcularını da misafir eden dağlar, farklı tırmanış imkanları sunuyor. Özellikle „Die Drei Zinnen“ denilen „Üç Dağ Zirvesi“ oldukça meşhur. „Üç Dağ Zirvesi“ eteklerine, araçla bile ulaşılabiliyor eğer karlı mevsimde gitmiyorsanız. Yöre, kışın kayakçılar için, yazın yürüyüş severler, bisikletçiler, trekkingciler ve fotoğrafçılar için çok cezbedici. Gün batımı, gün doğumu ve yıldız pozlama tekniği ile çekilen eşsiz fotoğrafları görünce, başınız dönüyor hafiften :)
 
Eylül ayı içerisinde bu bölgeye yaptığımız keşif gezimizi anlatalım biraz size :) Doğal güzelliği, mimarisi ve sanat eserleri ile en önemli turistik bölgelerden biri olan Venedik'ten, Romeo ve Juliet'in şehri Verona'ya, Alp Dağları'nın bir parçası olan "Dolomites" manzaralı vadilerden, yüksekliği 3000'i geçen dağ geçitlerine, denizden yüksekliği 1700'ü geçen doğal göllerden, dokusu bozulmamış köy evlerine uzanan bir keşifti bu... "Gitmiş kadar olmak" için önce videomuzu izleyelim :)
 
 
1. Gün
Bologna Havalimanı'na vardığımızda önceden kiraladığımız aracımızı teslim aldık ve Venedik'e hareket ettik. Amacımız Venedik'te güzel bir gün batımı fotoğrafı çekip, Slovenya'nın ünlü gölü Bled Gölü'ne doğru yol almaktı. O gece uyumadık. Bled Gölü'ne vardığımızda yağmur yağıyordu. Biraz bekledik. Yağmur dinince bazı arkadaşlarımız Bled Adası'nı yukarıdan fotoğraflamak için tırmandı, bazılarımız göl hizasında kaldık ve sisli göl fotoğrafları çektik. Yukarı tırmanan arkadaşlarımız konumu kaçırınca, zorlu parkurlardan 20km kadar yürüdüler. Aşağıda kalanların ise sağanak başlamadan hemen önce fotoğraf çekimleri bitmişti. Yukarıdakilerin hallerini o sağanakta aşağıya inerken artık siz tahmin edin :)
 
Venedik hakkında detaylı bilgiye şu linkten ulaşabilirsiniz; http://www.gezkeyfimgez.com/TR/esaret-altindaki-asil-hikayeler-venedik-ve-verona
 
 
 
2. Gün
Uykusuz kalınca yorgunluk çökmeye başladı. Ama sonraki rotamızın güzelliği, bizi uyanık tutmaya ve heyecanlandırmaya yetti. Rotamızı Avusturya'nın ünlü turistik merkezi Hallstatt köyüne çevirdik. Gün batımına yetiştik ve o akşam yakınındaki bir pansiyonda konakladık. Fotoğraflarımızı çektikten sonra köyün içinde bir büfede akşam yemeğimizi yedik. "Türkler her yerde" sözü gerçekmiş, sahibi Türk çıktı :D Bir süre muhabbet ettik ve gün battıktan sonra oradan ayrıldık.
 
Hallstatt hakkında detaylı bilgiye şu linkten ulaşabilirsiniz ; http://www.gezkeyfimgez.com/TR/duslerkoyu-hallstatt  
 
 
3. Gün
Pansiyonumuz Hallstatt Gölü'ne yakın olduğu için sabah gün doğumu da çekip, yeni hedefimize öyle gidelim dedik ve gölde günü doğurduk. Bu arada her günümüz böyle az uykuyla geçti :D Sırada Almanya sınırları içerisinde olan Ramsau bei Berchtesgaden ve Hintersee Gölü vardı. Hava bulutlu ama güzeldi. Fotoğraflarımızı çektikten sonra Braies Gölü'ne doğru yol aldık, hedeflediğimiz "gün batımına" başarı ile ulaştık :) Akşam göle yakın mesafede olan bir otelde konakladık. Yediğimiz pizza mıydı ki? Neeee büyüüüük bir porsiyon geldi :D Ama iyi yedik...
 
Braies Gölü hakkında detaylı bilgiye şu linkten ulaşabilirsiniz ; http://www.gezkeyfimgez.com/TR/rengini-zumrut-tasindan-alan-gol-braies-golu
 
 
 
 
 
4. Gün
Keşfimizin asıl hedefi Dolomit Dağları idi. Sabah market alışverişimizi yaparak önce Lago di Dobbiaco, oradan Lago di Landro ve nihayetinde Misurina Gölü'ne çıktık. Öyle bir bulut şöleni vardı ki, gölden zor ayrıldık. Dolomitlere az kalmıştı. Aracımızı belli bir bölgeye kadar izin verildiği için 25EUR karşılığında park ettik ve yolumuza 2 saati geçen bir yürüyüşle devam ettik. Giderken ne yağmur yağıyordu ne de soğuktu. Ama tırmandıkça hava şartları bir anda değişti. Dolu, kar, yağmur, sis, soğuk... Bildiğiniz "kış" kıyameti :D O kadar yol yaptık, geri dönmek olmazdı, konaklayacağımız "Dreizinnenhütte" isimli dağ evine vardık. Sıcak çikolata ile yorgunluğumuzu attık. Kar ve sis iyice bastırmıştı. Ya risk alıp kalacaktık, ya da riske girmeyip, onca yolu gün batsa da fenerlerle bir şekilde geri dönecektik. Sis ve kardan göz gözü görmeyince ümidimizi yitirip, ikinci seçeneği hayata geçirdik :) Yaşasın, yeniden gitmek için bir sebebimiz var :)
 
Misurina Gölü hakkında detaylı bilgiye şu linkten ulaşabilirsiniz ; http://www.gezkeyfimgez.com/TR/uslanmaz-prenses-misurina
 
 
 
 
5. Gün
Yukarıdaki dağ evinde konaklayamadığımız için Misurina Gölü etrafında konaklayacak yer bulamadık, daha doğrusu pahalıydı ve birkaç saat için değmeyecekti. Toblach'da aracımızı benzinliğe çekip araçta biraz uyuduk. Sabah uyandığımızda hala yağmur yağıyordu. Zamanımızı boş geçirmemek için mesafe uzun da olsa İtalya'nın daha sıcak ve güneşli bölgesine, Verona şehrine indik. İyiki gitmişiz, harika fotoğraflar aldık. Şehir tarihi dokusunu hala koruyor, muhteşem. Akşam Verona'ya yakın bir yerde konakladık.
 
Verona hakkında detaylı bilgiye şu linkten ulaşabilirsiniz; http://www.gezkeyfimgez.com/TR/esaret-altindaki-asil-hikayeler-venedik-ve-verona
 
 
 
6. Gün
Sabah gün doğumunu yakalamak için otelden erken çıktık ve Toskana'ya, daha doğrusu Siena'ya hareket ettik. Güneşli ve sıcaktı. Öğleye doğru yeniden Trento bölgesine döndük. Muhteşem dağ manzaralı vadilere geçtik. Val di Funes bu vadilerden biri. Vadinin arkasında Dolomit Dağları öyle ihtişamlı görünüyordu ki, şaşkınlığımızı gizleyemedik. Gün batımı saatinde dağlara ışık da vurunca, deli danalar gibi oradan oraya savrulduk fotoğraf aşkına :D Geceyi çok şirin bir köy evinde geçirdik. Oradaki köy evleri bizdeki villa muadili biraz :)
 
 
 
7. Gün
Son günümüzde sabah dokuz gibi köy evinden çıkarak, "Lago di Carezza" Gölü'ne geçtik. Evden çıkmadan türk kahvemizi "duble formatta" içmeyi de ihmal etmedik. Hiç bulut yoktu, göl de öyle fotoğraflarda görüldüğü gibi büyük değil ama Dolomit Dağları ile gölün rengi birleşince ferah ferah oluyor insan ister istemez. Trento bölgesine veda zamanı gelmişti. Çok acele etmeden, sallana sallana sıcak yerlere geri döndük. Hedefimizde Venedik'in en renkli adası Burano Adası vardı. Piazzale di Roma meydanından kalkan vapura bindik ve aktarmalı gittik. Yol bir hayli uzunmuş. Adayı gördükten sonra Venedik'te bir gün batımı daha çekip, Adriyatik Denizi'ne yakın olan Ferrara iline geçtik. Amacımız bir gün sonra Bologna'dan bineceğimiz uçağımıza zamanında yetişmekti. Ferrara'da konakladık. Şehir Verona'dan daha fazla "tarih" kokuyor. Ortaçağ'a geri döndük desek yeridir.
 
 
8. Gün
İtalya'ya veda etme vakti gelmişti. Havalimanına vardık ve uçağımız zamanında kalkacak diye beklerken 1,5 saat rötar yaptı :) İstanbul'un rötarlarına ön hazırlık gibiydi. Sonuç itibariyle hedeflediğimiz birçok yeri görme fırsatımız oldu. Hava muhalefeti sebebiyle iptal ettiğimiz yüksek kesimlerin doğru zamanı Ağustos ayıymış. Gidemediğimiz yüksek kesimler için en azından bunu öğrendik :)