Gez Keyfim Gez © 2024

Sessizliğin yankısı; Königssee.


Yavaş yavaş değişir anlamı bulutların buralarda. Zamanı geçmişten ödünç alırken nefesini tutarsın önce. Hep yeniden doğan bir duygu cenderesinde bitmez kalabalığı sessizliğin. Dağlar elinden tutmazsa göle düşeceğini söyleyip dururlar. Kendinden başka düşü yokmuş gölün. Bir yanda sarp kayalar, diğer yanda kendi yankısından kaçan tınısı sislerin…
 
 
„Doğa, yalnızca iradeye karşı koyan, ölü, mekanik bir düzen olamaz. Biz insan varlıkları doğayı anlayabiliriz, çünkü doğanın bizimle bir yakınlığı vardır. O dinamik bir zihnin ifadesidir. Onda yaşam, akıl ve bir amaç vardır…“ Böyle tanımlıyordu 19.yüzyılda doğayı ünlü Alman düşünür Friedrich Schelling.
 
 
Almanya’nın doğası denince muhteşem gölleriyle Bavyera bölgesi geliyor akıllara. Bu göllerden biridir Königssee. Schönau kasabasını taçlandıran göle, hemen kenarındaki iskelesinden yarım saatte bir kalkan ahşap ve akülü teknelerle ulaşılabiliyor. Tek ulaşım şekli bu. Almanya’da göl kirliliğine sebebiyet vermemek için, milli parklarda özellikle akülü teknelerle ulaşım sağlanıyor. Königssee o kadar temiz ki, teknenin rehberi içme suyu kalitesinde olduğunu ifade ediyor gururla. Teknelerin sessizliği, dikkatinizi gördüklerinize vermenize yardımcı oluyor. Ne çam ormanları, ne gölün rengi, ne dağlar, ne bulutlar, ne göle düşen yağmur damlalarının çizdiği daireler, hiçbirşey gözünüzden kaçmıyor. Kasabadan uzaklaştıkça, bir zamanlar fırtınaya yakalanan ve bu adacık sayesinde kurtulan dört kişinin hikayesini barındıran „Christlieger Adası“ giriyor görüş alanınıza. İlerledikçe dağlar üstünüze geliyor sanki, sessizlik artıyor. Genelde ürker insan böyle manzaralarda ama teknenin sessizliği galiba bu ruh halini dengeliyor.
 

Königssee 10.000 yıl önce oluşmaya başlamış. Zamanla eriyen buzullar, göle bugünkü şeklini vermiş. 8 km uzunluğu, 192 m derinliği ve 1,2 km genişliği ile yaz aylarında bile dondurucu özelliğini kaybetmiyormuş suyu. Bavyera Bölgesi „muhafazakarlığı“ ile de bilinir. En küçük kasabalarında bile adım başı tepelere kurulmuş kiliselere rastlıyorsunuz. Bu kiliselerden biri tekne ile ulaşılan gölün ilk durağında, 1697 yılında çobanların koruyucusu olduğu söylenen „Aziz Bartholomä“ye atfedilen, ilginç barok yapı tarzı ile karşılıyor ziyaretçilerini. Geçmişi 12. yüzyıla dayanan kilise ile Königssee, mistik bir kimlik kazanmış. Gölde ilk tekne gezintileri 1907 yılında, yine akülü teknelerle gerçekleşmiş. 1990 yılından beri „Berchtesgaden Milli Parkı“ sınırlarında ve UNESCO listesinde. Almanya‘nın en derin ve en temiz gölü olduğu söyleniyor. Akülü teknelerin dışında farklı araçlarla ulaşım yasak. Piknik, yüzme, dağcılık gibi aktivitelere de izin verilmiyor. Teknenin ilk durağı Aziz Bartholomä Kilisesi’nin önü. Kırmızı damı ve silindir şekilli gövdesiyle diğer kiliselerden ayrışan bir tasarıma sahip. Bir zamanlar av köşkü olan yanındaki tesis ise günümüzde restoran olarak hizmet veriyor.
 
 
„Berchtesgaden Milli Parkı“ dahilindeki „Watzmann Dağı“, 2.713 rakımlı devasa büyüklükteki gövdesi ile size eşlik ediyor gezintiniz süresince. Ziyaretçiler çoğunlukla ilk durakta, yani kilisenin olduğu yerde inse de, fotoğrafçıların keyfi ikinci duraktan sonra başlıyor. İkinci durakta inip, 20 dk. kadar yürüdükten sonra muhteşem bir göl daha seriliyor önünüze; „Obersee“ gölü. Bu gölü, buzul kayalar ayırmış Königssee’den. 12.yüzyılda düşen büyük kayalara bugün bile rastlamak mümkün yürüyüş rotası üzerinde. Obersee fotoğraflarının hemen hemen hepsinde kıyıdaki ahşap kulübeyi görürsünüz. Bu kulübenin bir benzeri, Obersee gölünü solunuza alıp, kayalık tepeyi aşıp, yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra karşınıza çıkan gölün arka kıyısında da mevcut. Bu alana „Fischunkelalm“ diyorlar, biraz daha yayla havasında ama yerleşim mevcut değil. Dinlenmeniz için doğal bir tesis var. Buranın sahipleri yöresel kıyafetleriyle size içecek ve yiyecek ikram ediyor. Almanya'nın en zengin eyaleti olan Bavyera'nın tarım ve hayvancılık dışındaki gelir kaynağı turizm. Ziyaretçilerin rahatı için her detay düşünülmüş, sürekli ziyaretçi akınına uğruyor doğal alanları. Ülke insanlarında doğa bilinci yüksek olunca da en ufak bir çöpçük dahi görmüyorsunuz yerlerde.
 
 
Türkiye’den gidecekler için Salzburg veya Münih havalimanlarına direkt uçuş bulunabiliyor. Salzburg nispeten daha yakın, 45 dakikada gidebiliyorsunuz trafik yoksa. Konaklamak da hiç problem olmuyor, Schönau veya yakın yerlerde mutlaka uygun fiyata yer bulabiliyorsunuz. Pansiyon deyip geçmeyin, ülkemizdeki dört yıldızlı otellerin kalitesinde hepsi. Tekne ücretleri yaklaşık 40 EUR seviyelerinde. Tavsiyemiz havalimanından araç kiralamanız. Bu sayede yakın yerlere de uğrayabilir, tek bir nokta ile sınırlı kalmazsınız. Araç navigasyonları sizi her yere götürüyor :)