Gez Keyfim Gez © 2024

Bir Romanın Özeti; Lichtenstein Şatosu.


Hangi çağda bulunursanız bulunun, gelişen sanat akımlarının ülke yönetimi, sosyal gelişmeler, dünya görüşleri, dini inançlar ve teknolojik ilerlemeler tarafından tetiklendiği “kocaman” bir gerçek. Örneğin eski Yunan Sanatı insanı ve insanın tanrısal gücünü merkeze koyarken, Bizans ve Ortaçağ Avrupası sanatta dini motifleri kullanmış. Avrupa’da bilim ile sanatın çağı olan, Antik Yunan ve Eski Roma dünyasını yeniden yaşatan, 15-16. yüzyılın Rönesans “karakterini” 17-18. yüzyıl Barok akımının yerle bir etmesi gibi, tarihte yerini alan her sanat akımı bir öncekine tepki olarak doğmuş. Reform hareketi kilise “adamlarını” bir hayli rahatsız etmiş olmalı ki, hıristiyan ruhunu “ruhsal kurtuluş” algısı ile sanata yansıtmışlar “Barok” diyerek. Resimlerin hikayeleştirilmiş olmasının sebebi, ki özellikle kiliselerde bu oldukça belirgin, o dönemlerde halk kesiminin okur-yazarlık oranlarının düşük olmasından kaynaklanıyor. İncil’de anlatılanlar bu şekilde aktarılmaya çalışılmış. Halkın aydınlanması, eğitim alması, kısaca gelişmesi, gücü elinde bulundurmak isteyen “kilise” nin elbette arzulamadığı bir durumdu o zamanlar. Bu yüzden Rönesans’a karşı Barok gelişiyor.  19. yüzyılda ise Romantizm ile birlikte duygular iyice kişiselleşmiş. Anlayacağınız sanat akımları bilim ve din ekseninde dönüp durmuş :) Realizm akımı gerçeküstü anlatımlara isyan edercesine “artık yeter” deyip, gerçekliğin tohumlarını ekmiş. Artık resmedilen melekler ve dini motifler değil, “işçiler” olmuş. Sanayileşmenin insan ruhunda yarattığı buhran ve depresyon, sanatçıları doğanın ışığına yöneltmiş. 1. ve 2. Dünya Savaşları’nın insanlar üzerinde bıraktığı o yoğun “sancı”, özlenen “düşler diyarına” itmiş sanatçıları ve Sürrealizm doğmuş. Sonrasını tahmin etmek zor değil, sanat, günümüzde o kadar çeşitlendi ki kavramların içine sığamıyor.
 
Hani her akım bir öncekine tepki olarak doğar demiştik ya, işte Rönesans öncesinde, 12-15. yüzyıllara damgasını vurmuş bir akım daha vardı; Gotik Sanat. Latin sanatına tepki olarak doğsa da zamanla kendi özgün halini almış, özellikle Ortaçağ Avrupası mimarisinde. Ağırlıklı olarak kilise ve katedrallerde göstermiş kendini. Farklı bir büyüsü olduğunu kabul etmek gerekir. 19. yüzyıla bu büyü taşınmış olmalı ki “gotik canlandırma” ile akım yeniden hayat bulmuş. İngiltere’de çok yoğun hissedilen “gotik canlandırma” aynı zamanda “neo-gotik” ya da “viktoryen akım” olarak ifade edilir. Bunu moda dünyasında da görmekteyiz.
 
 
Alman Kontu “Wilhelm von Württemberg” de bu Ortaçağ Sanatı’ndan çok etkilenerek, 1842 yılında Gotik Sanatı “Lichtenstein Şatosu” ile canlandıranlardan olmuş. Ortaçağ döneminin “tanrıya ulaşma” vurgusunu yapan gotik akıma duyulan özlem sonucu bu “sivri şekilli” mimari tarz aynı zamanda “Württemberg’in Masal Şatosu” olarak anılmasına neden olmuş. Bu özlemin sebebi, sanayi devriminin sanat ve estetikten uzak “seri üretim” dünyasının olumsuz etkisi. Neo-Gotik dönemin mimarları bu akımı din olgusu ile birleştiren muhafazakar sanatçılar. Kutsallığı ifade eden dikey ve sivri yapı tarzları, “yükselerek” yansıma bulmuş.
 
 
Bugünkü yapının ve adının ilham kaynağı, 1826 yılında şair ve yazar olan Wilhelm Hauff’un “Lichtenstein” adlı romanı. Romandan etkilenen Wilhelm von Württemberg, bu şatoyu inşa ettirmiş ve aynı adı kullanmış. 19.yüzyılın “gotik canlandırma” akımı Lichtenstein’in mimari yapısında oldukça belirgin.
 
Şato aynı zamanda 17. yüzyıl “şövalye” neslinin bir sembolü konumunda. Bu yüzden yapının içinde oldukça fazla sayıda silah aksesuvarları mevcut. Günümüzde Urach Ailesi bu şatonun sahibi ve mekan müze olarak her mevsim ziyaretçilerini ağırlıyor. 1980 yılında başlayan restorasyon çalışmaları, 2002 yılına kadar devam etmiş. Şato, büyük bir kayanın üzerine konumlandırılmış ve Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinde bulunan Svabya Alpleri’nin koruyucusu gibi yükseliyor karşınızda. 2009 yılında ünlü masal “Uyuyan Güzel” e de sahne olmuş. “Neuschwanstein Şatosu” kadar ihtişamlı olmasa da, kayanın üzerine inşa edilmiş olması ve güzel fotoğraf kareleri vermesi açısından oldukça etkileyici. Hele gökyüzü bulutluysa ve gün yeni doğuyor ya da batıyorsa...
 
Lichtenstein’a ulaşmak için en iyi seçeneklerden biri Stuttgart'a uçmak ve araç kiralamak. Şatonun ziyareti ile ilgili detaylara şu linkten ulaşabilirsiniz; http://www.schloss-lichtenstein.de/de/oeffnungszeiten-preise/oeffnungszeiten