Gez Keyfim Gez © 2024

Anadolu’da bir “sırdaş”; Clandras Su Kemeri.


Arada kalmış güz
Güneşi yükleyip sırtına,
Su sıçratıp kaçmazdı
Yağmura müdâvim olmasa.
Hangi yüzyıla saklanmak ister ki
Yeni doğan gün,
Yıldızlar geceden kaçar,
Toprakta su kurursa… 
 
 
M.Ö 4000'den beri yerleşime açık bir ilimizdir Uşak. Birçok medeniyete ev sahipliği yaptıkan sonra M.S. 12.yüzyılda Selçukluların egemenliğine geçmiş. Ancak Selçuklu kardeşleri arasında çıkan taht kavgasını fırsat bilen Bizans, ili ele geçirmiş. 1233 yılına kadar devam eden bu hakimiyet, yeniden Türklerin eline geçmiş ve “sınır şehir”e dönüşmüş Uşak. 15.yüzyılda Osmanlı Devleti Uşak’ı toprakları arasına katmış. 22 Haziran 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı harekete geçirmek isteyen Yunan Ordusu ise 29 Ağustos 1920 tarihinde şehri işgal etmiş. 1 Eylül 1922 tarihinde “Milli Mücadele” ruhuna teslim olmuş Yunanlılar, ilimizi geri vermek zorunda kalmışlar. Kurtuluş yıllarında birçok ilimiz gibi Uşak da maddi zarara uğramış ama Cumhuriyet tarihinde ilk girişimlerle sanayi hamlesini başlatma cesaretini gösteren ilk şehir de olmuş aynı zamanda.
 
 
Yüzyıllardır Antik Uygarlıklar’ın yaşam alanı olmuş bir şehir Uşak. Bunun en “estetik” kanıtı merkeze 65 km mesafede bulunan Karahallı ilçesinin tarihi sembolü “Clandras Su Kemeri”. Banaz Çayı üzerine 2.500 yıl önce inşa edildiği söylenen su kemeri, Frigyalılar’dan bu yana bulunduğu bölgenin değerine  katkı sağlıyor. Bu kemer muhtemelen tarihte Efes’ten Mezopotamya’ya kadar uzanan, “Kral Yolu” olarak bilinen ve başlangıcı günümüz Manisa ilinin Salihli ilçesine bağlı Sart yani “Sardes” kasabası ile başlayan ticaret yolunda da kullanıldı. “Sardes” yani Salihli, Lidyalılar döneminde başkentlik yapmış antik bir kent olup, aynı zamanda ilk paranın da basıldığı yerdir. Lidyalılar Kral Yolu sayesinde doğu ile batı arasındaki ekonomi, bilim, sanat, kültür, ticaret gibi alanlarda büyük etkileşimler sağlamış.
 
 
Turizme kazandırılan tarihi kemerin restorasyon çalışmalarına 2013 yılında başlanmış. Yanında akan şelalesi doğal bir şelale olmasa da güzelliğini arttırmış kemerin. Dünyanın en büyük kanyonlarından biri olan Ulubey Kanyonu sınırları içerisinde yer alıyor üstelik. Kanyon deyince tabi “Antik Pepouza Kenti” yani hıristiyanlığın kayıp mezheplerinden “Montanizm” inancının yaşadığı yer ile bağlantısını  atlamamak gerekir. Montanizm, M.S. 165 yılında ilk dönem Hıristiyanlar tarafından kurulan, kadınların rahip kurulunda özellikle yer almasını öngören, tek Hıristiyan mezhebi. Kurulduktan sonra Roma ve dönemin adıyla Konstantinapol’e kadar yayılmış kısa sürede. Zamanla “Pepouza Antik Kenti” o kadar kabul görmüş ki, mezhebin inananları için hac merkezine dönüşmüş. Mezhepte kadınların önemsenmesi Frigya Uygarlığı’nın Tanrıçası olarak bilinen Kybele kültüründen kaynaklanıyor deniyor. Montanizm Montanus isimli rahibin isminden türemiş. Hıristiyan olmadan önce Kybele kültününün dini lideri imiş ve hıristiyanlığı benimsedikten sonra kendini peygamber ilan etmiş. Şehri 377 yılında “tek tanrıcılar” yıkmış kaynaklara göre. Muhtemelen bu dönemde bu kemerden su taşınıyordu. Karahallı ilçesine bağlı Külköy’de antik yeraltı şehri olarak bulunduğu iddia ediliyor Pepouza’nın. Yeraltı şehrinden çıkan mezarlardaki insan kemikleri 3.700 yıl öncesine götürmüş uzmanları. Güçlü kanıtlara ulaşılmış olsa da, kentin Pepouza olup olmadığı henüz bir varsayımdan ibaret. Asıl üzücü gerçek, bu bölgedeki kaçak kazıların çokluğu ve kültür mirasına verilen zararlar.
 
 
“Clandras Su Kemeri” fotoğrafçılar için oldukça tatmin edici kadrajlar sunuyor. En renkli kareleri kuşkusuz sonbaharda elde ediyorsunuz. Ayrıca yanındaki mesire alanında dinlenebiliyor ve kahvaltı yapabiliyor olmak, gününüzü hoş bir anıya dönüştürmek için güzel bir alternatif.