Gez Keyfim Gez © 2024

Seyahat etmek duygularını harekete geçirir.


Hikayelerinin içinde duygu yoksa “sana ait” değildir.
 
“Yolculuk önce seni sözsüz bırakır sonra da iyi bir hikaye anlatıcısına dönüştürür.” demiş 14. yüzyıl gezginlerinden Fas doğumlu “İbn Battuta”. Merak duygusu, yani yeni şeyler öğrenme güdüsü, dopamin hormonunun salgılanmasına neden oluyor bilimcilere göre. İnsanlar bu sayede kendilerini mutlu hissediyorlar. Kâşiflik de insanlık tarihi kadar eski, merak duygusu ise en güçlü tetikleyicilerinden. Kısa süre önce dünyaya yayılan "selfi" modası bizleri "fotoğraf çağına" taşırken aniden "seyahat çağı" içerisinde buluverdik kendimizi. Bu çağlar kendi içinde senkronize elbette, neredeyse sadece fotoğraf paylaşmak için seyahat eder olduk. Bu çok da olumsuz bir durum değil, plan yapıyor ve yeni yerler görmek için merakımızı canlı tutuyoruz. Önemli olan, içinde anlamlar barındırdığımız, bize ait paylaşımlarla dünyamızı zenginleştirmek.


 
Tarihteki gezginler bizim çağımızda olduğu gibi rahat ulaşım imkanlarına sahip değillerdi. Kimi at sırtında, kimi deniz yoluyla aşındırmış yolları zor koşullarda. Çağları ticaret, istila, bilim, sanat, inanç, coğrafya, felsefe, dil, doğa, kültür gibi birçok alanda biçimlendiren keşiflere vesile olmuşlar. Yeryüzü yetmedi Ay’a da ayak bastık, sırada diğer gezegenler var :)
 
Peki biz günümüzde neyi paylaşıyoruz? En çok şehirli insan anlatıyor “kendisine ait olmayan” hikayeleri. Önce bir fotoğaf görüyor, fotoğrafı tıklıyor ve akıllı telefonundan “şöyle bir” göz gezdirdiği haberi, cümleleri atlayarak okuyor. Satır aralarına serpiştirilmiş tadı, hayranlığı, coşkuyu, şaşkınlığı, esintiyi, tınıyı hissedemeden, zamanın kalbini kırdığını farketmeden, onu sıkıştırırcasına…
 
O fotoğrafı gören ve farklı hayatlar yaşayan insanlar ilk bakışta ne düşünüyordur diye zihnimizde bir canlandırma yapalım dedik, bakın neler çıktı :)
 
Devlet memuru : Acaba buraya giden ucuz tur var mıdır ya, ucuz turlar da çok kalabalık oluyor ama napim…
Üst düzey yönetici : Geçen sene gittiğim adadaki koy galiba burası. Neydi şu şirketin adı, CEO’su ile tanışmıştım. Tasarruflu bir enerji projesinden bahsetmişti. Bir arayayım bakalım, cüzdanıma koymuştum kartvizitini…
Fotoğrafçı : Vaayyy çok iyiymiş ama yanlış açıdan çekmişler, maps’e bakim  nasıl gidiliyormuş, belki yakın yerlerde başka mekanlar da vardır, rotaları birleştirir 2 günde çeker gelirim…
Trekkingci : Acaba yürüme mesafesi kaç km? Zorluk derecesi yüksek olsa bari, yoksa değmez..
Kampçı : Kaç gün kalınır ki burada? Motosikletle mi gitsem?
Ressam : Hiç fena bir fon değil, şurada belki mutlu bir ağacımız da vardır, ekledik mi tamamdır :)
Ev hanımı : Ayyyy İsmet’i kandırsam da çoluk çocuk gitsek, belki Esroş’lar da gelir, iki araba gideriz. Tatil köyü var mı acaba? Sadece pansiyon varsa hiç uğraşamam vallahi yemekti çamaşırdı şuydu buydu, tatil mi yapıyorum ev işi mi belli değil…
Emekli : Gideyim gitmesine de ay sonunu getirebilecek miyim, leyleği havada gördüm hohooho, ne çok geziyorsun deyip duruyorlar zaten, toruna da çanta sözüm vardı…
 
Böyle uzar gider... Özellikle metropol şehirlerde yaşayan insanlarda görülen şey şehire olan esarettir. Çoğu da zorunluluktan. Şehir yaşamının getirdiği alışkanlıklar seyahat anlayışını da şekillendirebiliyor ne yazık ki. İşte bu bilinç, gezdiğimiz rotalarda “yaşayarak ve öğrenerek keyfini çıkar” deneyimini yüzeysel ve unutmaya açık bir hale dönüştürüyor. Kafamızın bir yerinde “dönmem gerek” notu da iliştirildi mi geçmiş olsun, her an hızlı hızlı ve özümsenmeden tüketilir, döndükten iki gün sonra unutulur gider. Oysa herkesin seyahatlerde ihtiyacı olan ortak bir nokta var; yeni hikayeler biriktirmek.
 
Biz mi?
 
Doğayı, kültürleri, tarihi, insanları kısacası hayata dair herşeyi görmeye, anlamaya ve özümsemeye çalışan, bunun neticesinde biriktirdiklerimizi sizlerle paylaşmak isteyen gönül dostlarınızdan olmak niyetindeyiz efenim, kabul buyurursanız onur duyarız :)
 
Buyrun, “GezKeyfimGez” dünyasına hoşgeldiniz :)